Sessizlik Yetki Kaybıdır
VUK Genel Tebliği ile Mesleğin Aşınan Sınırları ve Gecikmiş Ama Zorunlu Tepki
Muhasebe mesleği, basit bir teknik hizmet değildir.
Bu meslek; kayıt düzeninin teminatı, vergi adaletinin altyapısı ve kamu maliyesinin güvenlik hattıdır. Bu nedenle mesleğin yetki alanına yönelik her müdahale, yalnızca meslek mensuplarını değil, kamusal sistemi doğrudan ilgilendirir.
Vergi Usul Kanunu’na dayanılarak yayımlanan bir Genel Tebliğ ile esnaf ve sanatkâr odalarına defter tutma yetkisi tanınması, bu yönüyle masum bir idari düzenleme değildir. Tebliğ düzeyinde yapılan bu düzenleme; 3568 sayılı Kanun’la ruhsatlı meslek mensuplarına özgülenmiş bir faaliyetin, dolaylı yollarla başka yapılara açılması anlamına gelmektedir. Uygulamada bu durum, mesleğin çekirdek alanının yetki–sorumluluk–denetim bütünlüğünden koparılması sonucunu doğurmuştur.
Bugün bu düzenlemenin sakıncaları artık teorik değildir; sahada açıkça görülmektedir.
Her şeyden önce, açık bir yetki aşındırması söz konusudur. Defter tutma faaliyeti; eğitim, ruhsat, disiplin hukuku ve mesleki sorumluluk rejimiyle bir bütündür. Bu bütünlük, bir genel tebliğ yoluyla parçalanamaz. Kanunla tanımlanmış bir meslek alanının, alt düzenleyici işlemlerle daraltılması normlar hiyerarşisine aykırıdır ve hukuki belirsizlik üretmektedir.
İkinci olarak, haksız rekabet kurumsallaşmıştır.
Meslek mensupları; ruhsat, sürekli eğitim, disiplin hükümleri, mesleki sorumluluk sigortası ve ağır cezai riskler altında faaliyet yürütürken; oda bünyesinde yürütülen defter tutma faaliyetleri bu yükümlülüklerin dışında kalabilmektedir. Aynı işi yapan ama aynı sorumluluğu taşımayan yapılar ortaya çıkmıştır. Bu durum, mesleğin ekonomik ve itibari dengesini bozmaktadır.
Üçüncü olarak, mesleki kalite ve kayıt düzeni zedelenmektedir.
Defter tutma faaliyeti salt veri girişi değildir; vergi hukuku bilgisi, içtihat takibi, belge düzeni ve beyan sorumluluğu gerektirir. Bu yetkinlikler olmadan yürütülen kayıtlar; hatalı beyanlara, idari ihtilaflara ve uzun vadede kayıt dışılığa zemin hazırlamaktadır.
Dördüncü olarak, meslek örgütlerinin temsil gücü aşınmıştır.
Söz konusu VUK Genel Tebliği yayımlanırken, merkezi meslek örgütü olan TÜRMOB’un zamanında ve etkin bir refleks gösterememiş olması, mesleğin kamusal algısında ciddi bir temsil boşluğu yaratmıştır. Bu bir polemik değil, nesnel bir durum tespitidir. Yetki alanı daraltılırken sergilenen sessizlik, bu daralmayı fiilen meşrulaştırmıştır.
Ancak burada altı çizilmesi gereken önemli bir husus vardır:
TÜRMOB’un geç kalmış olması, bugün susmayı haklı kılmaz. Aksine, tepki verme zorunluluğunu daha da artırır. Yanlış bir düzenleme, bir genel tebliğle yapılmış olsa dahi; üzerinden zaman geçti diye doğru hâle gelmez.
Bu tartışmada ileri sürülen bir savunma ise ayrıca sakıncalıdır:
“Defterler odalarda tutulacak ama bu işi mali müşavirler yapacak.”
Bu yaklaşım, sorunu çözmemekte; yapısal bozulmayı derinleştirmektedir. Çünkü mesele, defteri fiilen kimin yazdığı değil; hangi statüyle, hangi yetkiyle ve hangi sorumluluk rejimi altında yazıldığıdır.
Oda bünyesinde çalışan bir mali müşavir;
3568 sayılı Kanun kapsamında bağımsız meslek mensubu olarak değil,Odanın idari hiyerarşisi ve talimat zinciri içinde,Mesleki bağımsızlığı fiilen sınırlanmış bir pozisyonda görev yapmaktadır.
Bu durum, muhasebe mesleğinin temel ilkelerinden biri olan bağımsızlık ilkesini ortadan kaldırır. Mali müşavir, kamusal güven fonksiyonu icra eden bağımsız bir meslek mensubu olmaktan çıkar; kurumsal bir yapının teknik personeline indirgenir. Bu, mesleği korumak değil; onu içerden boşaltmaktır.
Ayrıca bu modelde sorumluluk rejimi de belirsizleşmektedir.
Hatalı kayıt, eksik beyan veya kamu zararı doğduğunda sorumluluğun kimde olduğu net değildir. Bu belirsizlik, hem meslek mensubunu hukuki risk altına sokmakta hem de denetim mekanizmalarını zayıflatmaktadır.
Bu nedenle İstanbul Meslekte Birlik olarak duruşumuz nettir:
Vergi Usul Kanunu’na dayanılarak çıkarılan ve mesleğin çekirdek yetki alanını daraltan bu Genel Tebliğ düzenlemesi yanlıştır ve geri çekilmelidir. Defter tutma faaliyeti, muhasebe mesleğinin omurgasıdır ve ruhsatlı, bağımsız meslek mensupları dışında hiçbir yapıya devredilemez.
Bu metin bir çatışma çağrısı değildir.
Bu metin, gecikmiş ama zorunlu bir kurumsal uyarıdır.
Meslekler yalnızca kanunlarla değil; iradeyle, duruşla ve sessiz kalmamayla korunur.


Bir yanıt bırakın