Zamanaşımı genel olarak, belli bir sürenin geçmesine bağlı olarak borçluya borcunu ödemeksizin kurtulma olanağı sağlayan yasal bir imkândır. Borçlar kanunu, zamanaşımını tarif ederken alacağın süreye bağlı olarak ortadan kalkmadığını ama alacağın bu durumda istenebilir olmaktan çıkacağını ifade etmiştir. Yani böyle bir durumda alacaklı talep hakkını kaybeder ama borçlu isterse bu borcu ifa edebilir.
Zamanaşımı yasal mevzuatımızda birden çok kanunda farklı şeklide düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde bazen zamanaşımı süreleri değişmiş (vergi usul kanunun da beş yıl, TTK’ da 10 yıl) bazen ise diğer şartlar (örnek, terkin işlemi uygulaması) değişikliğe uğramıştır.
Bu makalemde, Sosyal Güvenlik Kurumunun zamanaşımı süresi dolması durumunda prim alacaklarında terkin işlemi uygulamasını açıklayacağız. Ancak öncelikle prim borçlarının hangi süreler ile zamanaşımına uğradığını izah edelim;
Prim borçlarında zaman aşımı süresinin tespiti;
• 7/12/1993 ve öncesinde sona eren alacaklar için Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren 10 yıl,
• 8/12/1993 ila 5/7/2004 tarihleri arasında sona eren alacaklar için 6183 sayılı Kanun hükümlerine istinaden, alacağın ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl,
• 6/7/2004 ila 30/9/2008 tarihleri arasında sona eren alacaklar için Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren 10 yıl,
• 1/10/2008 ve sonrasında sona eren alacaklar için 5510 sayılı Kanun hükümlerine istinaden ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak 10 yıl olarak dikkate alınmaktadır.
5510 sayılı Kanunun 93. maddesinde Kurumun prim ve diğer alacaklarında zamanaşımının ne zaman işlemeye başlayacağı da ayrıca belirtilmiştir
• Mahkeme kararı sonucu doğmuş olması halinde zamanaşımı süresinin mahkeme kararının kesinleşme tarihinden,
• Denetim ve kontrolle görevli memurlarca yapılan denetimler sonucuna doğmuş olması halinde rapor tarihinden,
• Resmi kurum ve kuruluşlardan alınan yazılardan anlaşılması halinde bilgi veya belgenin Kuruma intikal tarihinden itibaren başlatılacağı öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere bu konuda son yıllarda sıkça değişiklik söz konusu olmuştur. Ancak asıl sorun, bu sürelerin bitmesi durumunda ortaya çıkacak durumla ilgilidir. Yani bu süreler sonucu, kurum alacağından borçlunun kurtulması ile ilgilidir.
Vergi Usul Kanununda zamanaşımı, borçlunun müracaatı olmaksızın hüküm ifade eder. Ancak Sosyal Güvenlik mevzuatında zamanaşımının re’sen dikkate alınacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Buna dayanarak Sosyal Güvenlik Kurumu prim borçlarında zamanaşımı süresi dolmasına rağmen terkin işlemi yapmamaktadır. Bu konuda 6098 sayılı Borçlar kanunundaki 161. maddeye göre “Zamanaşımı ileri sürülmedikçe, hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz” hükmü dayanak gösterilmektedir.
Dolayısı ile Sosyal güvenlik kurumu alacakları konusunda kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan zamanaşımı müessesesini dikkate almamaktadır. Buna bağlı olarak da 20 yıl öncesine ait olan alacakları için bile halen ödeme emri göndermeye devam etmektedir.
Kurum, ayrıca yaptığı bu işlemi 2012/27 sayılı genelgenin ortak hükümler kısmına dayandırmaktadır. Genelgenin ilgili maddesinde “7.2- Gerek 506 sayılı Kanunda, gerekse 5510 sayılı Kanunda zamanaşımının Kurumca re’sen dikkate alınıp alınmayacağı hususunda herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Borçlar Kanununun 140 ıncı maddesine göre, zamanaşımı def’inin öne sürülmediği durumlarda, hâkimin zamanaşımını re’sen nazara alamayacağı öngörüldüğünden, Yönetim Kurulumuzca alınan 2010/69 sayılı Kararın 1. maddesinde öngörülen tutarı aşan prim ve idari para cezası borçlarının zamanaşımına uğramış olduğu hususunda kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan terkin işlemi yapılmayacaktır.” şekilde açıklama yapılmıştır.
Genelge metninden de anlaşılacağı üzere; Sosyal Güvenlik Kanunlarına dayanılarak yazılmamıştır. Borçlar kanunundaki bir maddeye atıf yapılmış ve zamanaşımı konusunda hakim kararı zorunlu kılınmıştır. Oysa sosyal güvenlik mevzuatında bu yönde herhangi bir kanun maddesi söz konusu değildir.
Öncelikle sosyal güvenlik sisteminin güçlü olması tüm ülke vatandaşlarının lehinedir. Bu nedenle tahakkuk eden primlerin son kuruşuna kadar tahsil edilmesi gerekmektedir. Ancak kurumun bu işlemi yaparken mevcut yasalar çerçevesinde ve hukuku zorlamadan bu işlemi yapması gerekmektedir. Kurumun açıklarının olması, gelir gider dengesinin kurulamaması bu tür zorlamaları hoş göstermemelidir.
Yasada zamanaşımı süreleri öngörülmesine rağmen, belirtilen sürelerin geçmesi halinde terkin işlemi yapmayıp bunun için mahkeme kararında diretmek hukuka uygun bir davranış değildir. 5510 sayılı yasada zamanaşımının ne kadar olduğu , ne zaman başlayacağı gibi unsurlara yer verilmiştir. Dolayısı ile bu düzenlemenin fiili bir sonucunun olmasını beklemekte son derece normaldir. Ayrıca kanunda süre bitiminde alacağın re’sen terkin edileceğinin belirtilmemesi ciddi bir eksikliktir. Kurum, sosyal güvenlik mevzuatında re’sen uygulamaya dönük yasada düzenleme olmadığından hareket ettiğini ifade etmektedir. Kanun koyucu bugünkü sekli ile zamanaşımının Sigorta kurumu tarafından işletilmesini istese idi, bu durumda “zamanaşımı için müracaat şartı vardır “ hükmünü koyardı.
Sonuç: Sosyal Sigortalar Kurumu zamanaşımı süresine bağlı olarak , mahkemeye zamanaşımı süresi ile ilgili dava açıp kararı getirmeyen borçluların borçlarını terkin etmemektedir. Yukarıda makalemiz de bahsettiğimiz tarihler dikkate alınarak, zamanaşımı süresinin tespiti yapıldıktan sonra dava açıp, zamanaşımı def’ini ileri sürmek gerekmektedir.
Zira; bu konuda Meslek mensuplarının ve mükelleflerin de bu bilinçle hareket etmeleri kendi lehlerine olacaktır düşüncesindeyiz.
Alim Karataş